Kadın kurtuluş hareketinde yarım yüzyıllık bir motto: Kişisel Olan Politiktir

Kadınlar ezilen bir sınıftır. Maruz kaldığımız bu total baskı hayatlarımızla ilgili her görüşümüzü etkilemektedir. Seks objeleri, damızlık üretenler, ev köleleri ve ucuz işçiler olarak sömürüldük. Bizler, tek amacı erkeklerin yaşamı için uğraşan bayağı varlıklar olarak kabul gördük. İnsanlığımız inkar edildi. Kurallara karşı gelen davranışlarımız, fiziksel şiddetle zorla engellendi. Çünkü biz, bu şiddeti çok mahrem tuttuk, birbirimizden izole bir halde yaşadık, yaşadığımız kişisel acıları bir politik koşulmuş gibi düşündük. Bu durum kadınların erkeklerle olan ilişkilerini, iki kişi arasındaki özel durummuş gibi görme illüzyonunu yarattı. Gerçekte, her ilişki bir sınıf ilişkisidir, bu nedenle kadın ve erkeğin ilişkisindeki kişisel sorunlar, kolektif olarak çözülebilecek politik sorunlardır.”

Kişisel Olan Politiktir, Carol Hanisch, İstanbul, Kült Neşriyat, 2013, sf. 7

Carol Hanisch’in “The Personal Is Political” (Kişisel Olan Politiktir) başlıklı makalesi ilkin 1970’te, Notes from the Second Year: Women’s Liberation’da (İkinci Yıldan Notlar: Kadınların Kurtuluşu) yayınlandı (yazılış 1969). Hanisch, makalesinin gördüğü ilgiden hareketle, 2006’da, 1969’daki görüşlerine iki düzeltme yaptığı bir ek giriş yazısı yazdı. Bu giriş, özgün makalenin yazılma sürecini anlatıyor ve bu anlatı, “kişisel olan politiktir” mottosunun gerçek anlamını, ne ve nasıl işe yaradığını ele almak için iyi bir başlangıç noktası.

Özgün makale 1969’da aslında “Some Thoughts in Response to Dottie’s Thoughts on a Women’s Liberation Movement” (Dottie’nin Kadınların Kurtuluşu Hareketi üzerine Düşüncelerine Yanıt olarak Bazı Düşünceler) başlığı ile yazılmış. “The Personel Is Political” (Kişisel Olan Politiktir) başlığı bir editör tercihi.

Hanisch’in bu makaleyi yazdığı dönemin siyasi arka planı ise şöyle: 1969, Yurttaş Hakları Hareketi (ABD’de siyahların eşit yurttaşlık mücadelesi) ve Savaş Karşıtı Hareket (Vietnam Savaşı sürüyor) ile yükselişte olan sola paralel olarak kadın kurtuluş hareketi gruplarının da ABD ve dünya genelinde her yerde boy verdiği bir yıl. Hanisch’in de belirttiği üzere, bu kadınların birçoğunun içinden geldiği Eski ve Yeni Sol gruplar, erkek hakimiyetinde ve genel olarak kadınların kurtuluşu, özel olaraksa her yerde boy vermekte olan bu bağımsız kadın kurtuluş hareketi grupları konusunda, kaygılılar. Kendisini işte bu bağımsız kadın kurtuluş hareketi çizgisinin kararlı bir savunucusu olarak tanımlıyor Hanisch.

10 ay boyunca Mississippi Yurttaş Hakları Hareketi’nde faaliyet yürüttükten sonra New York City’ye geldiğinde, Southern Conference Educational Fund’ı (Güney Konferansı Eğitim Fonu, SCEF) en olgun ve ilerici grup olarak görerek içinde faaliyet yürütmeye başlıyor. SCEF’in örgütlenme uzmanı olarak kadın faaliyetlerinde yer alıyor. Özgün makale başlığında adı geçen ve Hanisch’in görüşlerine yanıt verdiği Dottie (Zellner), bu bağımsız kadın kurtuluş hareketi gruplarının bilinç yükseltme toplantılarını “terapi” olarak görüp eleştiriyor ve yeni bağımsız kadın kurtuluş hareketinin gerçekten “politik” olup olmadığını sorguluyor.

Aradan yarım yüzyıl geçmiş ama herhalde hepimizin aklına karma sol örgütlenmelerde karşımıza çıkan sözüm ona sol eleştiriler gelmiştir: “kadınlar apolitik,” “kadınlar sorunlu,” “kadınlar zayıf,” “kişisel sorunlarınızı örgüt meselesi haline getiriyorsunuz” vesaire. Hanisch’in o dönem için olağan dışı olmadığını söylediği bu tepki, karma sol örgütlenmelerde kadınların karşısına bugün de hala yaygın şekilde çıkıyor.

Hanisch, (1966’da New York bürosu yöneticisi olarak) SCEF’te örgütlenmeyi seçmesine, bu örgütün ırksal, ekonomik ve siyasal adalet konularında sağlam bir sicile sahip olmasını sebep gösteriyor. Ama kendi deneyiminin de gösterdiği üzere, cinsel eşitlik meselesi, özel alanın feminist analizi ve kadın kurtuluş hareketinin mücadelesi üzerinden henüz sola mal olmuş değil o dönem. Tıpkı bugün olduğu gibi o dönem de sözüm ona ilerici sol ortamlarda kadın-erkek eşitliği büyük bir sorun ve gerilim kaynağı. Kişisel Olan Politiktir makalesinin arka planında da bu gerilim var: “Kadın sorunu” olarak adlandırılan, oysa aslında koca bir erkeklik sorunu olan meseleler, özel alana ait, siyasetin konusu olamayacak, olsa olsa psikolojinin konusu olabilecek, apolitik, kişisel meseleler olarak görülüyor ve yine erkeğin egemen olduğu, apolitik olduğu varsayılan özel alana ittiriliyor. Aşağıda çevirisini okuyabileceğiniz özgün makaleyi, başlığına yapılan editör müdahalesi de dahil olmak üzere, özel alanın tam aksine politikliğine vurgu yapan bir meydan okuma olarak görebiliriz.

Karma sol örgütlerin erkek kadroları ve yöneticileri, özel alanı, gündelik devrimci faaliyetlerinin sonunda ihtiyaç duydukları —ve hak ettiklerinden hiçbir şüphe duymadıkları, hatta devrimcilik bonusları ile belki daha bile hak ettiklerini düşündükleri— hizmetleri “apolitik” karılarından, annelerinden, kız kardeşlerinden aldıkları bir otel gibi görüyorlardı hiç şüphesiz. Ehemmiyetsiz bir yaşam formu olarak apolitizmin özel alana atfedilmesi, onunla ilişkilendirilen meseleleri de otomatikman ehemmiyetsizleştiriyor ve özel alan/kamusal alan ikiliğini ve örtülü olarak da cinsiyet hiyerarşisini yeniden üretiyordu:

SCEF, New York Radikal Kadınlar grubunun, çalıştığım New York bürosunda toplanmasına izin verdi ve talebim üzerine, Güney’de kadınların kurtuluşu eksenli bir faaliyet başlatılmasını kabul etti. Ancak hem erkek hem de kadın birçok SCEF kadrosu, kadınların kendi ezilmişliklerini tartışmak üzere bilinç yükseltme gruplarında bir araya gelmesini kesinlikle “politik olmayan” bir “vesvese yapma” ve “kişisel terapi” etkinliği olarak gören eleştirilere katılmakta gecikmedi.

Hanisch’in “Kişisel Olan Politiktir” makalesini bugün yazsa neyi değiştireceği sorusuna verdiği cevap, metnin, zamanın sınaması karşısında ne kadar sağlam durduğuna şaşırdığını itiraf etmek oluyor. Yine de birkaç noktada düzeltmeye gidiyor. Örneğin, fazla basit olan sınıf tanımının ayrıntılandırılmaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Düzeltmeye gittiği kısım ise şu:

“Kadınlar tek başına mücadele etmeyecek kadar akıllı. … Evde olmak, iş dünyasının harala-gürelesinde olmaktan daha kötü değil.”

İlk cümleye, hiç mücadele etmemenin kadınlar için akıllıca olduğu anlamına gelmediğini söyleyerek düzeltme getiriyor ve kadınların, bazen kazanamayacak durumdaysalar ve sonuçları ezilmekten daha kötü olacaksa, mücadele etmeyecek kadar akıllı olduklarını söylüyor ama bazen de bireysel mücadelenin bir şeyler kazanmayı sağladığını ve kadın kurtuluş hareketi, geri çekilmiş veya görünmez olduğunda elimizden gelen en iyi şeyin bireysel mücadele olabileceğini ekliyor. “Her zaman sınırları zorlamamız gerek,” diyor. “Kadın kurtuluş hareketi yükselişte olduğunda bile, ezilmişliğimiz çoğu zaman ev gibi yalıtılmış ortamlarda gerçekleştiği için, hareketin mücadelesini verdiği şeyi hayata geçirmek yine de bireysel eylem gerektirebiliyor. Ama bireysel mücadele daima sınırlıdır; erkek egemenliğine son vermek için bugüne kadar görmüş olduklarımızdan daha güçlü bir hareket gerekecektir.”

İkinci cümle için daha somut bir fikirsel dönüşüm geçirmiş ve ABD’deki süfrajet hareketin öncülerinden Susan B. Anthony (1820-1906) ile hemfikir olmuş: “Kadın özgür olmak için kendine ait bir meşgaleye/işe sahip olmalıdır. Kadınlar, kamusal işgücüne katılmaksızın [ücretli işgücüne girmeksizin, ÇN] bağımsız olamazlar. Bu aynı zamanda, bir yandan tüm işi kadınların sırtına yüklemeyecek şekilde erkeklerin ev cephesinde ev işini ve çocuk bakımını paylaşmasında ısrar ederken, diğer yandan kamusal çocuk bakımı mücadelesinde birleşmeyi ve işyerinin kadınların eşitliği temelinde yeniden yapılandırılmasını gerektirir.”

Ek giriş kısmında Hanisch’in hızlıca geçtiğini düşündüğüm son paragraf, günümüz ifşa tartışmalarında da karşımıza çıkan birçok şerhi hatırlatıyor:

Keşke “Kişisel Olan Politiktir” ve “Kadıncı Çizgi”nin çarpıtılıp kötüye kullanılabileceği tüm yolları önceden tahmin edebilseydik. Kadıncı Çizgi takipçisi radikal feministler tarafından üretilen teorinin çoğu için olduğu gibi, bu fikirler de çarpıtılıp içleri boşaltıldı ve hatta baş aşağı edilip özgün, radikal amaçlarına zıt şekilde kullanıldı. Teorilerin gerçek hayatta sınanması gerektiği doğru olsa da, birçoğumuz, bu teorilerin bizim elimizden çıktıkları an revizyonizme ve kötüye kullanıma karşı savunulması gerektiğini de öğrendik.

Hanisch’in hızlıca geçtiği bu paragrafta “kişisel olan politiktir” mottosunun kötüye kullanımlarına yönelik aslında ne demek istediğini, yine aynı metnin önceki iki paragrafındaki örtülü uyarıları ile birlikte ele alırsak sanırım bugün hakim olan ifşa anlayışında neyin eksik olduğunu görebiliriz:

“Kişisel Olan Politiktir” makalesi ve içerdiği teori, bize SCEF ve radikal hareketin geri kalanı tarafından yapılan saldırılara karşı verdiğimiz kavganın sıcaklığıyla yazılmış olan yanıtımdı. Makalenin bir mücadelenin içinden çıktığının farkında olmanın önemli olduğunu düşünüyorum—sadece SCEF içinde benim mücadelem değil, bağımsız kadın kurtuluş hareketinin onu ya durdurmaya ya da daha az tehdit edici buldukları yönlere doğru itelemeye çalışanlara karşı verdiği mücadele.

Makalenin içerdiği teorinin salt benim kişisel zihnimin eseri olmadığının farkında olmak da önemli. Bu makale bir hareketin (Kadın Kurtuluş Hareketi) içinden, o hareket içinde belirli bir gruptan (New York Radikal Kadınlar) ve o grup içinde de bazen Kadıncı Çizgi fraksiyonu denilen belirli bir gruptan çıktı.

Bunların hepsi, çoğu zaman Hanisch’in makalesinin “kişisel olan politiktir” şeklindeki başlığına indirgenerek mottolaşan teorisinin, “kişisel olan politikleştirilmelidir” şeklinde asıl anlamına kavuşturulmasına yönelik bir uyarı gibi: Kişisel alandan kişisel olanın aslında kişisel olmadığını gösteren genellemeler çıkarmak, kadınların tek tek kişisel deneyimlerinin arasında ortaklaşan bağları kurabilmek, çıkardığımız genellemeler ve kurduğumuz bağlar üzerinden de ezilmişliğimizin temellerini kavrayabilmek ve bu temelleri köklü şekilde değiştirecek politikalar, stratejiler geliştirebilmek. Hanisch’in sözleri ile bitirelim: “Gerçekte, her ilişki bir sınıf ilişkisidir, bu nedenle kadın ve erkeğin ilişkisindeki kişisel sorunlar, kolektif olarak çözülebilecek politik sorunlardır.”


Kişisel Olan Politiktir – Carol Hanisch (Şubat 1969)

Bu makalede, bugün sol tartışmalarda yaygın olarak gündeme gelen bir konuyu yakından ele almak istiyorum: esasen, “terapi” ve “terapi ve siyaset” karşıtlığı meselesi. Bunun bir başka adı da “kişisel” ve “politik” karşıtlığı ve başka adlar altında da yapılıyordur bu tartışma çünkü tüm ülkeye yayılmış durumda. New Orleans grubunu henüz ziyaret etme fırsatım olmadı ama New York ve Gainesville gruplarına bir yıldan uzun süredir katılıyorum. Bu grupların ikisi de, kendilerini “daha politik” gören kadınlar tarafından “terapi” ve “kişisel” gruplar olarak adlandırıldı. Bu yüzden bu sözüm ona terapi grupları konusunda kendi deneyimim üzerinden bir şeyler söylemem zaruret haline geldi.

“Terapi” sözcüğünün kendisi, mantıksal sonucuna götürdüğümüzde, açık ki bir yanlış tanımlama oluyor. Terapi, birinin hasta olduğunu ve bunun bir tedavisi olduğunu varsayar, yani kişisel bir çözüm öngörür. Öncelikle, benim ya da başka bir kadının terapiye ihtiyaç duyduğu düşüncesinden son derece rahatsızlık duyarım. Kadınlara kötülük ediliyor, kadınlar kendi kendilerine kötü durumda, “sorunlu” değiller. Objektif koşullara uyum sağlamak yerine, onları değiştirmeliyiz. Terapi, kötü kişisel alternatifinize uyarlanmak demek.

Grupta kadınların acil kişisel sorunlarını çözmeye çalışmak için fazla bir şey yapmadık. Çoğunlukla iki yöntem seçtik: Küçük gruplarda, toplantılarda sırayla çeşitli soruları gündeme getirmek mümkün (örneğin, Hangisini tercih edersin/ettin; kız mı yoksa erkek bebek mi yoksa hiç çocuk yapmamak mı ve neden? Kocan senden fazla para kazanıyorsa ilişkinizde ne olur? Ya senden az kazanıyorsa?). Ardından, toplantıda sırayla sorulara kendi kişisel deneyimlerimiz üzerinden cevap veriyoruz. Bu şekilde herkes söz almış oluyor. Toplantının sonunda, söylenenleri toparlayıp üzerinden genellemeler çıkarmaya ve söylenenler arasında bağlantı kurmaya çalışıyoruz.

Bu noktada ve daha uzunca bir süre, bu çözümleme toplantılarının bir tür siyasi eylem olduğuna inanıyorum. Bu toplantılara, ihtiyaç duyduğum veya kendi “kişisel sorunlarımdan” bahsetmek istediğim için gidiyor değilim. Aslında, kişisel sorunlarımı konuşmamayı tercih ederim. Hareketten bir kadın olarak, güçlü, özgecil, başkalarını düşünen, fedakar ve genel olarak kendi yaşamımı sıkı sıkıya kontrol eder bir vaziyette olma baskısı altında oldum. Hayatımda sorunlar olduğunu kabul etmek zayıflık addediliyor. Bu yüzden, hareketteki anlatıya göre, güçlü bir kadın olmak istiyorum ve kişisel bir çözüm bulamadığım herhangi bir gerçek sorunum olduğunu (kapitalist sistemle doğrudan bağlantılı olanlar hariç) kabul etmek istemiyorum. Bu noktada, olanı olduğu şekliyle söylemek, daima bana söylememin söylendiği şeyler yerine, hayatımla ilgili gerçekten inandığım şeyleri söylemek, politik bir eylem haline geliyor.

Bu yüzden, bu toplantılara katılma sebebim, herhangi bir kişisel sorunu çözmek değil. Bu gruplarda ilk fark ettiğimiz şeylerden biri, kişisel sorunların politik sorunlar olduğu. Ve şu an bunların hiçbir kişisel çözümü yok. Yalnızca kolektif eylemle ulaşılabilecek kolektif bir çözüm var. Bu toplantılara gittim ve gitmeye devam ediyorum çünkü bu toplantılar sayesinde, hareketteki dört yılımda yaptığım tüm okumaların, tüm “siyasi tartışmaların,” tüm “siyasi eylemimin” bana asla vermediği bir politik anlayış kazandım. Toz pembe gözlüklerimi çıkarmak ve bir kadın olarak hayatımın aslında ne kadar korkunç olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldım. “Başka insanların” mücadelelerinde bulduğum ezoterik, entelektüel anlayışlar ve o asil minnet duyguları yerine, her şeyin içyüzünü daha bir anlıyorum.

Bu toplantıların en azından iki yönden terapi işlevi gördüğünü inkar etmiyorum. Ama bu yönleri bile kişisel terapi değil “politik terapi” olarak adlandırmayı yeğlerim. Bunların en önemlisi, kendi kendini suçlamaktan kurtulmak. Kadınlar, siyahlar ve işçiler (benim işçi tanımım, geçinmek için çalışmak zorunda olan herkesi kapsıyor ve buna göre tüm kadınlar işçi) içinde bulundukları kötü koşullar için kendilerini suçlamayı bıraksaydı neler olur, düşünebiliyor musunuz? Bence tüm ülkenin bu tür bir politik terapiye ihtiyacı var. Siyah hareketinin kendi tarzında yaptığı şey de bu. Bunu kendi hareketimizde de yapmalıyız. Kendimizi suçlamayı bırakmaya daha yeni başladık. Ayrıca, kendi hayatlarımızda ilk kez kendimizi düşünüyormuşuz gibi de hissediyorum. Lilith’teki karikatürde de vurgulandığı gibi, “Değişiyorum. Zihnim kas yapıyor.” Marx, Lenin, Engels, Mao ve Ho’nun konu hakkında tek ve son “iyi sözü” etmiş olduğuna ve kadınların buna ekleyecek başka şeyi olmadığına inananlar, elbette bu grupları zaman kaybı olarak göreceklerdir.

Ayrıca, içinde bulunduğum gruplar “alternatif yaşam tarzlarını” veya “özgürleşmiş” bir kadın olmanın ne demek olduğunu öğrenmiş falan da değiller. Mevcut şartlar altında tüm alternatiflerin kötü olduğunu daha ilk başlarda öğrendik. İster bir erkekle, ister erkeksiz, ister komün şeklinde ya da çiftler olarak ya da tek başımıza, ister evli ister bekar, ister başka kadınlarla birlikte yaşayalım, ister özgür aşkı ister bekarlığı ya da bunların herhangi bir kombinasyonunu tercih edelim, her kötü durumla ilgili yalnızca iyi şeyler ile kötü şeyler var. “Daha özgür” bir yol yok, yalnızca kötü alternatifler var.

İfade etmeye başladığımız en önemli teorilerden birinin parçası bu. Buna “kadıncı çizgi” diyoruz. Bu çizginin söylediği şey, basitçe, kadınların gerçekten insan olduğu. Kadınlar olarak hakkımızda söylenen kötü şeyler ya mit (kadınlar aptaldır), kadınların tek tek baş etmek zorunda kaldığı taktikler (kadınlar kaltaktır) ya da aslında yeni topluma taşımak ve erkeklerin de paylaşmasını istediğimiz şeyler (kadınlar hassastır, duygusaldır). Ezilen insanlar olarak kadınlar, bunu tercih ettikleri için değil, mecbur oldukları için belli şekillerde (erkeklerin mevcudiyetinde aptal gibi davranmak, suskun kalmak) davranıyorlar. Kadınlar hayatta kalmak için dolambaçlı yollar geliştirdiler (bir işe girmek, bir erkek bulmak veya elinde tutmak için güzel görünmek ve kıkırdamak) ve bu yollar, birlikten gelen kuvvet yerini alana dek[1] gerektiğinde kullanılmaya devam edilmeli. Kadınlar tek başına mücadele etmeyecek kadar akıllı (tıpkı siyahlar ve işçiler gibi). Evde olmak, iş dünyasının harala-gürelesinde olmaktan daha kötü değil. İkisi de kötü. Kadınlar olarak, tıpkı siyahlar, tıpkı işçiler gibi, “başarısızlıklarımız” için kendimizi suçlamayı bırakmalıyız.

Bunları ifade edecek ve her kadının yaşamıyla alakasını kuracak noktaya gelmemiz on ay falan sürdü. Nasıl eyleme geçeceğimiz açısından bu önemli. Grubumuz ilk başladığında, çoğunluk görüşünden ilerleseydik, evliliğe, çocuk yapmaya karşı, özgür aşk için, makyaj yapan kadınlara karşı, ev kadınlarına karşı, biyolojik farkları tanımaksızın eşitlik için ve Allah bilir daha ne için sokaklarda gösteriler yapmış olurduk. Şimdi hepimiz bunları “kişisel çözümcülük” dediğimiz şey olarak görüyoruz. “Eylem” gruplarının çoğunun düzenlediği eylemler bu çizgide oldu. Miss America Güzellik Yarışmasında kadın karşıtı eylem yapan kadınlar, teorisiz eylem diye haykıran kadınlardı. Bir grubun üyeleri, kız çocuklar için nasıl daha iyi hale getirilebileceği konusunda hiçbir gerçek çözümleme olmaksızın özel bir kreş açmak istiyor. Böyle bir kreşin devrimi nasıl ivmelendirdiği konusunda ise çözümleme bile yok.

Bu elbette ki eylem yapmamalıyız anlamına gelmiyor. Şu anda gruptaki kadınların hiçbir şey yapmak istememesinin çok iyi sebepleri olabilir. Bunlardan çoğu zaman benim de öne sürdüğüm biri, bu şeyin benim için, en iyi şekilde yaptığımızdan, kesinlikle “doğru” eylem olduğundan emin olmak isteyeceğim kadar önemli olması. Sokaklara çıkıp hareket için “faaliyet yürütmeyi” reddediyorum. New York grubumuzda eylem yapıp yapmama konusunda epey tartışmamız oldu. Miss America protestosu önerildiğinde, hiçbir sorun çıkmadı, yapmak istiyorduk. Sanırım güzellik yarışmalarının hayatlarımızla alakasını hepimiz görüyorduk. Bunun iyi bir eylem olacağını düşündük. Eylemle ilgili yanlış olan şeyler vardı ama temel fikri ortadaydı.[2]

“Terapi” veya “kişisel” olmakla suçlanan gruplarla ilgili benim deneyimim bu. Belirli gruplar terapi yapmaya çalışıyor da olabilir pekala. Belki de bunun cevabı, kişisel deneyim üzerinden çözümleme yapma yöntemini, acil eylem adına terk etmek değildir de, işe yaramasını sağlamak için ne yapılabilir onu bulmaktır. Bazılarımız bir ara bu konuda bir el kitabı yazmaya başladık ama taslak aşamasını hiç geçemedik. Üzerinde tekrar çalışıyoruz ve umuyorum ki en geç bir aya çıkaracağız.

Hepimizin, üzerine konuştuğumuz deneyimler ve duygulardan daha iyi sonuç çıkarmayı nasıl becereceğimizi ve her türden bağlantıyı nasıl kuracağımızı öğrenmemiz gerektiği doğru. Bazılarımız bunları başkalarına aktarma konusunda çok iyi bir iş çıkarmadı.

Bir şey daha: Sözüm ona apolitik denilen kadınları dinlememiz gerektiğini düşünüyorum—onları daha iyi örgütleyebilmek için değil, birlikte bir kitle hareketi olduğumuz için. Harekette tam zamanlı çalışanlarımızın dar bir bakış açısından bakmaya eğilimli olduğunu düşünüyorum. Şu an olan şey şu: Hareketten olmayan kadınlar bizimle aynı görüşte olmadığında, bunun sebebini onların “apolitik” oluşuna bağlıyoruz, bizim fikirlerimizde yanlış bir şey olabileceğini düşünmüyoruz. Kadınlar sürüler halinde hareketi terk ettiler. Bunun sebepleri bariz: herkesin (yani kendileri dışındakilerin de) kurtuluşu konusunda siyasi duruşlarındaki ikiyüzlülükleri arşa çıkan erkekler için seks kölesi olmaktan ve onların ayak işlerini yapmaktan bıktık. Ama gerçekten de bundan daha fazlası söz konusu. Bunu henüz tam ifade edemiyorum. Sanırım “apolitik” kadınların bu hareketin içinde olmamasının çok iyi sebepleri var ve “içimize katılmak için bizim gibi düşünmeniz, bizim gibi yaşamanız lazım” dediğimiz sürece başarılı olamayacağız. Söylemeye çalıştığım şey şu: “Apolitik” kadınların bilincinde (ben onları son derece politik buluyorum), en az sahip olduğumuzu sandığımız politik bilinç kadar geçerli olan şeyler var. Birçok kadının neden eylem yapmak istemediğini bulup ortaya çıkarmak zorundayız. Belki de eylemde yanlış olan bir şey var veya eylemi yapma sebebimizle ilgili bir yanlışlık var veyahut belki de neden eylem gerektiğinin çözümlemesi akıllarımızda yeterince net değil.

Kaynaklar:

The Personal Is Political, Carol Hanisch (2006’da ek bir girişle yazılmış ikinci versiyon. Özgün makalenin ve özgün makaleye yazılmış ek giriş metninden yapılan alıntıların çevirisi bana ait.) Link Kişisel Olan Politiktir, Carol Hanisch, İstanbul, Kült Neşriyat, 2013.


[1] Henüz ortada kolektif bir mücadele, örgütlenme yoksa…

[2] Miss America Güzellik Yarışmasına karşı iki tür eylem oldu. Biri katılımcı kadınları suçluyordu, diğeri ise bu yarışmaların parçası olduğu patriyarkayı. Hanisch’in grubununki ikincisi. (Ç.N.)