çoğumuzun bildiği gibi, istanbul sözleşmesi, kaba hatlarıyla, kadınlara karşı işlenen her türlü şiddete karşı kadını etkin korumak ve caydırıcı önlemler almak için hazırlanmış olan bir sözleşme.
istanbul sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de imzaya açıldı. türkiye, sözleşmenin ilk imzacısıdır [1] ve bununla övünmektedir. övünmekteydi.
istanbul sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddete karşı alınan diğer önlemlere göre farklı bir vurgusu var: kadına yönelik her türlü şiddeti ayrımcılık olarak ele alıyor. yani, kadına yönelik işlenen suçların, kadının cinsiyetinden ve toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü olduğunu kabul ediyor. istanbul sözleşmesi, kadına yönelik ayrımcılık içeren toplumsal kavramların, kadına yönelik şiddete bahane olarak kullanılamayacağını garanti ediyor, her alanda cinsiyet eşitliğini vurgulayacağını beyan ediyor, şiddete maruz bırakılan kadınları korumayı, failleri etkin bir şekilde yargılamayı taahhüt ediyor.
kocası tarafından kendisine sürekli fiziksel şiddet uygulanan ve kocasını 36 defa şikâyet ettiği halde korunmayan nahide opuz’un, aihm’de türkiye’ye karşı dava açtıktan sonra, aihm’nin “türkiye vatandaşını koruyamamıştır” kararını alması, istanbul sözleşmesi’nin hazırlanması için bir adım oldu. 4320 sayılı ailenin korunmasına dair kanun vardı, bu kanun halihazırda evli olan kadınlar içindi, etkin de uygulanmıyordu. yine çoğumuzun bildiği gibi, ayşe paşalı, 4320 sayılı kanun’dan, artık evli olmadığı için korunamadı. kendisini daha sonra öldürecek olan kocası ile yan yana olduğu fotoğrafı hepimizin içini yaktı, hala yakıyor. istanbul sözleşmesi ile birlikte, 4320 sayılı kanun’un yerine de 6284 sayılı kanun, yani “şiddete karşı kadınların şifresi” geldi, bu kanun istanbul sözleşmesi’nin somut adımıdır.
[2]
istanbul sözleşmesi’nin kaldırılması gerektiği, aralıklarla hükümet tarafından dile getiriliyordu. bu talep, pandemi sürecinde, yani kadına yönelik her türlü şiddetin ciddi olarak arttığı bir dönemde [3], daha kesin ve yüksek bir sesle dillendirildi. sözleşmenin kaldırılmasına bahane olarak, türkiye’deki aile yapısının bozulması, babaların evlerinden ayrılmak zorunda bırakılması, kadınların geç evlenmesi, geç yaşta çocuk yapma tercihi, az çocuk vb. sebepler gösteriliyor.
kadınların kadın oldukları için, yani ayrımcılıktan öldürüldüğünün kabulü bile türkiye’de çok yeni. yani, ‘kadın cinayeti’ kelimelerinin kullanılması öyle çok eski bir tarihe dayanmıyor. anıt sayaç kadın cinayetlerini 2008 tarihinden başlayarak verebiliyor. 2008 yılında kadın cinayetleri üzerine çalışan kadın sayısı azken ve öldürülen kadınların, kadın oldukları için öldürüldükleri henüz kabul görmezken, birkaç kadının emeği ile gazetelerden toplanan bu ‘data’nın eksik olduğu muhakkak.
2010 yılından itibaren, kadın cinayetlerine karşı yavaş yavaş yükselen kadın tepkisinin de etkisiyle, öldürülen kadın ‘sayısını’ daha rahat takip etmeye başlıyoruz. tekrar edeyim: kadın cinayetleri verileri devletin kurumları tarafından birkaç ay öncesine kadar paylaşılmıyordu. bu veriler, bir kadın daha öldürülmesin diye uğraşan kadın örgütleri tarafından sağlanıyordu, hala da öyle.
kadın cinayetlerini durduracağız platformu’nun verilerine göre 2010 yılında 180 kadın öldürüldü. istanbul sözleşmesi’nin imzaya açıldığı ve türkiye’nin de devlet olarak “ben bu sözleşmeden yana tarafım” dediği 2011 yılında, kadın cinayetleri 121’e düşüyor.
yani otoritenin sözlü desteği bile kadın cinayetlerini azaltıyor.
2010 yılında haiti’de büyük depremde binalar yıkıldı, tabiri caizse taş üstünde taş kalmadı. yüzbinlerce kişinin öldüğü, 1 milyondan fazla kişinin evsiz kaldığı bu depremin sonrasında en çok zarar verilen yine kadınlar oldu, kadınlar açık hedef haline geldi.[4] yani yasaların, depremle beraber artan ‘yokluğu’ ilk olarak kadınlara karşı işlenen suçları artırdı. savaş dönemlerinde olduğu gibi. pek çok örnekte olduğu gibi.[5]
2012 yılından itibaren olan cinayetlerin sayısı yine sürekli arttı. istanbul sözleşmesi etkin uygulansaydı, çok iyi biliyoruz ki, bu kadınların büyük bir çoğunluğu aramızda olacaktı. yasaların kadınlardan yana taraf olacağını belirttiği 2011 senesinde kadın cinayetlerinin düşmesi buna bir örnek. kadın cinayetleri durmadan artarken, toplumda temsiliyeti olan her kesiminden gelen olumlu mesajlardan ötürü mart ve kasım aylarında azalan kadın cinayetleri buna bir örnek.
adil yargılama yapılmadığında katiller, tecavüzcüler, şiddet failleri caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor. bugün, kadın katilleri, bir kadın öldüreceği zaman ilk olarak nasıl daha az ceza alacaklarını google’lıyorlar. erkekler kadınları öldürdüklerinde aşk, iyi hal, pişmanlık vb. bahanelerle korunuyor [6]. kadınlar, kendisini öldürmeye çalışan erkeklerin isimlerini kendi kanlarıyla yerlere yazıyor [7]. kadınlar koruma kararı alamıyor [8,9], koruma kararı varken bile öldürülüyor [10]. eşinin kardeşi tarafından tecavüze maruz bırakılan fatma altınmakas, bu erkekten şikayetçi olduktan iki gün sonra, yani şikayetçi olduğu erkeğin ‘serbest bırakıldığı’ gün, kendi kocası tarafından katledildi [11].
kadınlar boşanmak, nişan atmak ya da ayrılmak istiyor, okula gitmek istiyor, elbise giymek istiyor, telefonuna facebook uygulaması indirmek ve onu kullanmak istiyor, dışarı çıkmak istiyor, arkadaşları olsun istiyor. kadınlar bu istekleri için öldürülüyor. kadınlar kendi hayatları hakkında karar vermek isteyen ‘kadınlar’ oldukları için öldürülüyor. ne yaparsa yapsın, hiçbir kadın, hiçbir şartta öldürülemez ama istanbul sözleşmesi’nin kaldırılmak istenmesinde öne sürülen sebepler, aile yapısını bozan sebepler, işte bunlar.
kadınlar istanbul sözleşmesi olduğu için değil, kendilerini öldüren aile yapısının ne kadar bozuk, çürümüş olduğunu bildikleri için kendi hayatlarını yaşamak isterken, erkekler de kendi hayatlarına dair kararlar almak isteyen kadınları öldürmek istiyor ve öldürüyor. kadınlar, istanbul sözleşmesi kaldırılırsa da kendi hayatlarını yaşamak isteyecekler. bugün kadınlar her an ölümle tehdit edilmelerine rağmen şiddet faili erkeklerden boşanıyor, kaçıyor.
kadınları engelleyemezsiniz, engelleyemeyeceksiniz. kendi hayatımıza dair kararları biz alacağız. hiçbir erkek bizim yerimize karar verme yetkisine sahip değil, olmayacak. biz bu hak için kelimenin tam anlamıyla kan verdik, can verdik, hakkımızı iade etmeyiz.
her an ‘o verilerden biri olmaya aday’ [12] kadınlar olarak yaşamaya devam ediyoruz ama geri adım atmayacağız. biz veri değil ‘can’ız. istanbul sözleşmesi’ni yedirmeyiz. vallahi de billahi de yaşamaya hakkımız var.
[2) Bianet: Ayşe Paşalı’nın Katiline Müebbet Hapis. ↰
[3] Bianet: “Pandemi Sürecinde Kadına Şiddet Yüzde 27,8 Arttı” ↰
[4] CNNTürk: Haiti’de asıl deprem şimdi! Tecavüz… ↰
[5] Evrensel: Haitide tecavüz artıyor. ↰
[6] Euronews: Kadınlar hangi bahanelerle öldürülüyor? Katiller için nasıl ceza indirimi uygulanıyor? ↰
[8] Evrensel: Yaptığı 23 suç duyurusuna takipsizlik verilen kadın eski eşi tarafından öldürüldü. ↰
[9] Evrensel: 60 kez şikayette bulundu, polisler kadın öldürülürken savcıdan izin bekledi. ↰
[10] Bianet: Yedi Ayda Koruma Altındaki En Az Dokuz Kadın Öldürüldü. ↰
[11] Evrensel: Öldürülen Fatma Altınmakas’ın kardeşi: Ablam toplumsal baskıyla öldürüldü. ↰